İzmir babanın gidişiyle hüzne boğuldu İzmir, sokakları, denizi, gökyüzü, ağaçları, martıları, Kemeraltı, Saat Kulesi, ne varsa İzmir’e dair Sancar Maruflu’nun vefasıyla sarmalanmış hüzündeydi.
Hüzün ki en çok yakışandır bize…
Ailesi, dostları, sevenleri ona layık bir uğurlama yapabilmek koştular geldiler, Suat Taşer Tiyatro salonunu, camiyi, kabristanı doldurdular
Ve Sancar bu kentin sokaklarından son kez geçip gitti dostlarının vedasıyla Işıkkent’te çok sevdiği Ayla’sının yanına…
Bu dünyadan göçüp gitti ama hiçbir zaman silinmeyecek izler bıraktı hem yüreğimizde, hem çok sevdiği İzmir’inde…
“Dost kıyılara bağlayın beni / gecesi olmayan ahşap iskelenin yanına / gün be gün suya yansıyıp dursun yüzüm / sözüm söz / döneceğim bir gün / yorgun suları yükleyip sırtıma”
Şimdi onun gibi önemli bir kültür adamını incitmemek için, yarım bıraktığı işleri, başkanı, kurucusu, yöneticisi olduğu dernekleri ile yardım götürdüğü ihtiyaç sahipleri, hatırlanacak, anılacak, unutturulmayacak insanlara vefamızın sürmesi için bizi bekleyen emanetlere sahip çıkmamız gerekiyor.
Sancar Maruflu ışıklar içinde uyurken bir gün yeniden buluşacağımız günü düşünüp ‘yarım kalmadı dünyada hiçbir işin, dostların sevenlerin el birliğiyle bıraktığın yerden sürdürdük’ diyebilmeliyiz.
Gözyaşları içinde telefona cevap veren İZFAK’IN Müdürü Gülten Tunç hanımefendi ‘Sancar Başkanın bayrağını yere düşürmeyeceğiz’ diyerek ağlıyordu ve o gözyaşları verdiği yanıt Sancar Başkanın bayrağının yere düşmeyeceğinin en önemli kanıtıydı.
O bayrak yıllarca nasıl düşmeden bugünlere geldiyse, bundan sonra da layığıyla taşınacaktı.
Toprağın üstündekiler kadar toprağın altındakilere de sözümüz vardır, vefamız vardır.
Günlerdir telefonda konuştuğumuz dostlarımız da üstüne düşeni yapmaya, elini taşın altına koymaya, Sancar Maruflu’nun yokluğunu dolduramayacaklarını bilerek ellerinden geleni yapmaya hazır olduklarını hüzünle anlatıyorlar…
İnsanın özü budur yaşamdan hakkını aldığı gibi ölümden de alacak. Yaşarken yanımızda yaşamı paylaştıklarımız, ölüm geldikten sonra geride kalanların ahdine sadık, vefalı olması, insanın kalbi dursa bedeni soğusa da fikirleriyle, emanetleriyle hep yaşaması, nefes alması demektir.
İşte bu nedenle ölüm Sancar için son söz değil, yorgunluk gidermektir sadece.
Nazım dizelerinde dostluğu şöyle anlatır
“Biz haber etmeden haberimizi alırsın / yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin / Gözümüzün dilinden anlar / elimizin sırrını bilirsin. / Namuslu bir kitap gibi güler / alnımızın terini silersin./ O gider, bu gider, şu gider, / Dostluk, sen yanı başımızda kalırsın”
Sancar yanımızda değil evet ama dostluğu bizlerle ve biz dostumuzun emanetlerini bir bayrak gibi taşıyacağız…