TÜRKİYE'NİN GÜLÜCÜĞÜ;
ADİLE NAŞİT
Her kuşaktan hayranları olan mükemmel bir oyuncuydu Adile Naşit. Ne de 8lsa aileden sanatçıydı o!
Beyazperdenin de en çok sevilenlerindendi.
"Hababam Sınıfı"nın Hafize Ana’sı, "Aile Şerefi"nin Emine'si,
Münir Özkul’un hafızalara kazınan hitabı "Bak beyim"i ile "Bizim Aile"nin Melek Anne'si, Kemal Sunal'lı "Kibar Feyzo"nun Sakine Ana’sıydı.
TV'deki "Uykudan Önce"nin de "Masalcı Teyze"si.
80’lerde binlerce "Kuzucuk"a sahip olmuştur.
Seslendiği çocukların isimlerini sayarak başladığı Uykudan Önce’nin 1981’deki ilk bölümüne kaybettiği oğlu Ahmet’in ismini anarak başlamıştı.
***
Sibel Öz hayatını yazdığı "Oyuncu-Yeşilçam Yıldız Sisteminde Bir Anti-Yıldız: Adile Naşit" kitabında şöyle söz eder milyonların sevgilisinden;
"Kanında 'oyuncu'luk olan bir sahne sevdalısı Adile Naşit...
Dış görünüşüyle klasik 'yıldız' standartlarına taban tabana zıt sayılsa da oyunculuğuyla, sahneye/rollere hâkimiyetiyle, duruşuyla yıldızlaşmış bir isim olan Adile Naşit!
Hiç başrol oynamasa da yıldız sisteminin dışında bir 'anti-yıldız' olan; 'çarpık bacakların ve bücür boyunla asla başarılı olamazsın' denilse de önce kendini, sonra seyircisini yaratmayı başaran; hafızalarda anne rolleriyle yer etmesine rağmen aslında “başka türlü” bir oyuncu olabilecek isim o!"
Adile Naşit'in yaşamında şöhret amaç değil, adeta emek süreciyle seyircinin verdiği bir paye olmuş, seyircinin gönlünde başka türlü yıldızlaşmıştır!..
***
Kahkahaları meşhurdu ama dramatik bir yaşam öyküsüne sahipti.
14 yaşındaki oğlu, Adile Naşit'in İzmir'de turnede olduğu bir sırada hayatını kaybetmişti.
O gece acısına karşın sahneye çıkmıştı.
Batılılar der ya; "The show must go on! - Gösteri devam etmeli!.."
Oğlunun öldüğü gün, doğum günüydü de bir daha asla kutlamayacağı.
Herkesin sevgilisiydi, neşe kaynağıydı ama rol yapıyordu resmen yaşamında artık.
Çevresini mutlu etmeye adanmış bir hayattı onunki.
Acısını yüreğine gömmüştü!
Şöyle tarif ederdi o acıyı :
“Biz ana, baba, çocuk değildik. Üç tane dosttuk. Güzel bir arkadaştık. Ölümüne hazırlamıştık biraz kendimizi. Açık kalp ameliyatıydı geçirdiği. Ve yaşayamadı. Ondan sonraki beş sene benim için inanılmaz acılarla dolu. Elbette eşim Ziya Bey için de.
İşte sonra kuş, köpek, bebek böyle oyuncaklara tutkun olduk. Balıklar yaşadı, köpek kör oldu, çiçekler büyüdü böyle gidiyor yaşamın geri kalan kısmı.
Sahne korkunç bir oyalanma oldu benim için. Ama, korkularım, ürkekliklerim gün geçtikçe daha da bir arttı. Özlemler değişti. Yaşamdaki amaçlar bir başka türlü oldu galiba. Yine de sevinecek, mutlu olacak şeyler bulabiliyor insan her türlü acıya rağmen.
***
Röportaj Ustası Gazeteci Leylâ Umar’dan da alıntılayalım:
“Sezen Aksu ve Müjde Ar, Adile’nin en yakın dostlarıydı. Erol Simavi, Sezen’le Müjde’nin emrine verdiği arabasıyla Adile’yi Paris’e götürmelerini ister. Çünkü Adile’nin uçağa binmesi imkânsızdı. Bu iki genç kadın bütün programlarını iptal etti; Adile’lerini önemsiz bir hastalık geçirdiğine inandırarak Paris’e götürdüler. Orada aylarca bir anne şefkatiyle Adile’ye baktılar. Ümit kalmadığını öğrenince hayatlarının en iyi rollerini oynaya oynaya İstanbul’a getirdiler.”
***
34 yıl önce -tam da bugün-
57 yaşında hayata veda etti
Adile Naşit.
Meslektaşı merhum tiyatro sanatçısı
Gazanfer Özcan ardından şunları paylaşmıştır; “Adile Hanım, doğduğu günden vefatına kadar şanssız bir insandı.
Hep güldürdü, kendi gülmedi, hiç gülmedi, gülüyor gibi gözüktü; tabii ki zaman zaman tebessüm etti ama o bilindiği gibi her dakika kahkahalar atan, neşe içinde mutlu bir insan değildi.
Sadece çevresindekileri mutlu görmeye, onları mutlu etmeye çalışan bir insandı.”
***
Bize çok benzerdi
Adile Naşit.
Bizi bize "en iyi" anlatandı!
Hayranlarının ortak görüşüydü;
"Yüzümüzdeki gülümsemesinin adıdır o!.."
Kalplerimizi sıkı sıkıya doldurandı!
Sinemada neyse gerçek hayatta da aynı Adile Naşit'ti!
Biz;
onu
kapılarını
sonuna kadar
açtığımız
"yüreğimizde"
sakladık...