REFİK DURBAŞ
Refik Durbaş,
Türk şiirinin usta kalemlerindendi, eşsiz dizelerinde sonsuza kadar nefes alıp veren bir şair, ölümü yüreğinde avlamış ölümsüz bir şiirdi O.
Yüzünde kuş sesleriyle göçüp gitse de bu dünyadan, kalemiyle ölümsüzlüğü büyütmüştü şiirlerinde…
Aykut Poturoğlu’ndan sonra Refik Durbaş’ı da yolculamıştık sonsuzluğa…
Tam üç yıl olmuş... Şiirler öksüz, şiirler yetim…
Refik Durbaş
Hulki Aktunç, kendi deyişiyle “bir ucu açık” yazılar tasarlıyordu.
Bazı yazılarla ilgili görüşlerini öncelikle o yazara yönelten, tartışmaya eğilimli yazılar…
Noktası konmamış düşünceler… İzmir’de yetişen ozan gazetecilerimizden Refik Durbaş’a ilişkin şunları yazar Aktunç: “…Sevgili Refik Durbaş; hikayelerimizden, romanlarımızdan dönemler boyu kovulmuş olan aşkı anlatıyorsun.
Bir aşk hikayecisisin sen, şairliğin yanı sıra.”
“Adresi Uçurum” adlı kitabının “Siyah Bir Acıda” bölümünü okuyorum. 17’nci sayfada geçmişe gönderme yapan bir dizeyle, hikaye tipi gezdiriyor kendisini: “Şu menekşede parlayan çiğ / bir de / kır çiçeklerine inanabilirim artık / Attığın tokattan sonra / hayat / …”
Bir de “Tuzak”ta söyledikleri vardı Durbaş’ın:
“… Çile kuşatılmaz demedim mi sana/ nur heykeli, gün avcısı, ay alevi/ yüzü bereketli sevdalar tuzağı/ Kalbimin adresini mi soruyorsun/ Soyadı hüzünlü, adı naz anılan/ Yüzüne ay doğmakta. Seviyorum seni.”
Edebiyat tarihine ya da Refik Durbaş şiir tarihçesine ışık tutan bir tanıklık yapan gazeteci ve araştırmacı yazar Dr. Şadan Gökovalı da şunları yazar, ‘İz’de Durbaş için; “Refik’in ilk şiir(ler)i, Ege Ekspres gazetesinde bu satırların yazarının yönettiği ‘Gençlerle Başbaşa’ sayfasında çıkmıştır.
O dönemden ‘Deli’, ‘Velvele’, ‘Abdullah’ ve ‘Ürkek’ gibi şiirlerini anımsarız.
Adıyla soyadı arasına Neyzar’ı yerleştiren Abdullah Karahan, Refik’in ilk şiirlerinden “Deli” nin dize sayısını handiyse yarıya indirmişti!”
60’larda ilk şiirlerini Ege Ekspres’te, çok geçmeden Evrim dergisinde gördüğümüz
Namık Kemal Liseli
Refik Durbaş, 1967’de arkadaşlarıyla Alan dergisini çıkarır.
1972’de Ferit Öngören’in yayımladığı Yeni A dergisinin yazı işleri müdürü olur. Cumhuriyet gazetesinden emekli olan Refik Durbaş’ın “Kuş Tufanı”, “Hücremde Ayışığı” kitaplarında olduğu gibi “Çırak Aranıyor” kitabında da toplumumuza ve insanımıza dayanan içtenlikli ve inandırıcı belirlemeler kendini gösterir.
“Çırak Aranıyor”; Gökovalı’ya göre “İşte Refik’i Türk şiir coğrafyasında sağlam yere yerleştiren kitap” tır. Kitap; “Anayurdu Ölümün”, “Zamanı Umuda Ayarla” ve “Terden Süzülen Rüzgâr” başlıklı üç bölüm. Her dörtlüğü, kitabın bir bölümünün başında yeralan şu şiir, dillerden düşmeyen bir şarkı olmuştur; “elim sanata düşer usta / dilim küfre, yüreğim acıya / ölüm hep bana / bana mı düşer usta? / Sevda ne yana düşer usta / hicran ne yana / yalnızlık hep bana / bana mı düşer usta? / Gurbet ne yana düşer usta / sıla ne yana / hasret hep bana / bana mı düşer usta?”
Refik Durbaş, “şiirimle yaşamımı hiçbir zaman ayrı düşünmedim.” der. “Barış Koyun Çocukların Adını” ve “Kimse Sormadı Adını” başlıklı iki ana bölümden oluşan ikinci baskının ilk bölümünün sonu şöyledir: “Barışı sever bütün çocuklar / beştaş, saklambaç, elim sende / bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez / barış sözcüğünün halkların dilinde”
“Nereye Uçar Gökyüzü”nün sonunda ve arka kapağında yer alır “Söz” adlı şiirin dizeleri: “Yazılsam ayrılığın menziline/ söz nereye uçar/ yalnızlık nereye sensiz/ nereye acılar/ nereye uçar gökyüzü/ ses nereye uçar/ öyle sevmişim ki seni/ ölüm nereye bensiz”