NİCE YILLARA AZİZ NESİN...

Atilla KÖPRÜLÜOĞLU

Mizah Devi 

105 Yaşında...

NİCE YILLARA 

AZİZ NESİN...

Gülümsemek; adaleti bozuk düzene, sessiz bir küfürdür. Gülümseyin..!

(Aziz Nesin)

Bir ömür aydın sorumluluğundan ödün vermemiş yazınımızın nadide imzasıdır 

Aziz Nesin.

“Bu bozuk düzende çıkarı olanlar ‘Böyle gelmiş böyle gider’ demektedirler. Böyle gelmiş, ama hayır, böyle gitmeyecek, böyle gidemez, böyle götürmeyeceğiz.”diyecek kadar da cesurdur.

29 yıl önce "şövalye" olmuştur.

 Fransız hükümeti onu “Legion d’honneur” yani en yüksek dereceli şeref nişanına lâyık görür.

Nesin, “Belki de geç kalmış bir Don Kişot olduğumu anladıkları için bu payeyi bana verdiler!” diye yorumlar!

Okuyucusuna büyük sadakatla bağlıdır .

Yıllar önce beyin kanaması geçirmiş, hastaneye kaldırıldığında doktorlarına ilk tepkisi: “Okurlara ayıp oldu, bugün kitap imzalayacaktım.” demek olmuştur.

****

Sadece Türk değil, dünya edebiyatının da büyük bir yazarıdır.

Mizah devidir.

UNESCO’nun yayınladığı dünya çeviri bibliyografyasına göre Aziz Nesin, Türkçe eser veren yazarlar arasında Orhan Pamuk, Yaşar Kemal ve Nâzım Hikmet’in ardından eserleri yabancı dillere en çok çevrilen dördüncü yazardır.

****

Kıvrak zekasını "sade ve yaşayan Türkçe" ile harmanlamış,

‘’toplumcu özle’’ de yoğurmuştur.

Ömrü boyunca direnmiştir!

Kendi ifadesidir:

“Dünya görüşümden ödün vermedim.

50 yıl önce,

30 yıl önce yazdıklarıma bugün imzamı atabilirim.” Samimiyetidir şu tümcesi de: 

“Gülmeceye yönelmeseydim, sanırım ortalama bir gazeteci olacaktım.”

Usta da hep açık konuşmuş,

doğruları anlatmış ama dokuz köyden değil

bol dokuzlu köylerden kovulmuştur (!)

****

Masallarını, yazarlık yaşamının ikinci aşaması saymıştır. 

2000’den fazla öykü yazmıştır.

Bir dünya rekorudur bu!

Yaşamını yitirinceye kadar geçimini

kalemiyle sağlamıştır.

“Okuyan insan güzel oluyor. Çirkin bir insan kitap okuyunca

güzelleşiyor, yüzünün şekli değişiyor” aforizma değil, bizzat ifadesidir.

Yatılı okullarda büyüdüğünü unutmamış, Nesin Vakfı’nı kurmuştur. 

Demokratikleşme, insan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğü savaşçısıdır. 

Darbelere, cuntalara kafa tutmuştur!

(Bknz: Aydınlar Dilekçesi Davası!)

****

“En güzel şiir, matematiktir. Yeryüzünde şimdiye

kadar ‘iki kere iki dört eder’den daha güzel bir dize

yazılmamıştır sanırım.’’ ,

“Ne zekası? Bu milletin yüzde doksan biri 82 Anayasası’na evet demiştir.

Geriye kalıyor yüzde dokuz. Hadi biraz iyimser olalım,

ama yüzde altmışı aptal bir milletiz.’’,

“Bırak olmasın mezar taşımız, bir okul bahçesine gömsünler

bizi çocuklar koşsun üzerimizde” en popüler ifadeleri arasında ilk sıralardadır. 

Vasiyeti yerine gelmiş, Çatalca’daki vakfın bahçesine gömülmüştür; mezar taşsız!..

****

Aziz Nesin bir röportajında, "Mizah deyince halk yararına işlevi olan görevci mizahı anladığımı baştan söylemeliyim…Beni mizaha iten, o günkü ortamın koşullarıydı. 

Genellikle yoksunluk ve yoksulluk, yaşamından gelen bir kızgınlık, öfke, bir hınç alma biçimidir mizah…Her zorluk, her acı çeken ille de mizahçı olmaz elbet, ama bu ağır koşullar kişinin mizahçı yeteneğini geliştirir…Mizahçının yetişmesi için gerekli bireysel koşuldan da anlaşılacağı üzere, mizah, bir yıkıcılıktır. Mizahçı kırgınlıklarını, nefretini, kinini, öfkesini, hıncını, bilinçli bir biçimde gerçekten yıkılması gereken hedefe yöneltebilir ve mizah silahını halk yararına kullanabilirse, bir olumlu yıkıcı olur…"

Bu alandaki öykü ve romanlarıyla ve anı türündeki büyük yapıtı “Böyle Gelmiş Böyle Gitmez”le olduğu kadar oyunlarıyla da yenilikçi, öncü bir yazardır.

Akbaba" yaratıcısı Yusuf Ziya Ortaç, üretkenliğinden ötürü ona "Rotatif" demiştir.

****

Ataol Behramoğlu, Nesin'in dostudur.

Hakkında yürütülen davalar nedeniyle Türkiye’ye giremeyen Behramoğlu, pasaport alamayan Nesin’le mektuplaşmalarını, yazı dizisi yapmıştır Cumhuriyet'te, sonra da kitap yayımlamıştır.

Behramoğlu, 

Aziz Nesin'i anlatıyor;

"O; adaletsizliğe, aptallığa, eşitsizliğe, acımasızlığa karşı denebilir ki son nefesine kadar ödünsüzce savaşım vermiş, eşine çok az rastlanabilecek bir eylem ve mücadele adamıdır. 

(...)

Gülmece öğeleriyle duygululuğu, her ikisiyle de toplumsal işlevselliği bağdaştırmayı başarmış ender bir ustadır.

(...)

Aziz Bey, beni çok etkilemiş olan bir insan. Tek yönlü bir etkilenim de değildir bu. Zaman zaman, aynı hareketin içinde olduğumuz halde neredeyse karşıt konumlarda olduk. Aziz Bey’in çok bireysel tavırları vardı. Bu nedenle tepki de duyardım bazen."

****

Aziz Nesin, mizah yazarlığı dışında, politik hicivci ve şairdir de.

‘’Kalem yapın beni kalem/ Şiirler yazın sevgi üstüne

/ Ölüm kararı değil/ Ölünce yaşamalıyım

defne yapraklarında/ Sakın ola ki/ Silahlarda değil’’e uygun

-bilgece- boyu kadar kitaplar, şiirler de yazıp, "bizi bize" anlatmıştır.

Sevmeyenleri buna da mazeret bulup

‘’onun zaten boyu kısaydı’’ demişlerdir(!)

Derin gözlemciliği, olayları gülmece sanatının

en naif içtenliği ile abartması ve zengin üslubu ile

ün kazanmıştır.

Güldürmüştür... 

Düşündürmüştür... 

Eleştirmiştir!..

‘’İnsan yalnızca söylediklerinden değil,

sustuklarından da sorumludur’’ demiş, susmamıştır!

Onurlu duruşuyla demokrasiyi, laikliği, özgürlüğü,

aklı, bilimi savunmuştur.

****

Şair Yılmaz Odabaşı’nın ‘’Tek kişilik parti:

Aziz Nesin’’ benzetimi çok uymuştur.

Topluma ayna tutmuştur...

Kaç kuşak yazdıklarıyla büyümüştür.

O; ‘’Yorgunum, çok yorgunum. Çalışmaktan değil

böyle yorgunluğum. Mutlu olmak çabasından yoruldum’’ demiştir.

Büyük İnsanlık’a bağlılığını da 

-tevazusuyla- şöyle dillendirmiştir;

‘’Dinimi sordu İnsan dedim/ Irkımı sordu İnsan dedim/

Kıblemi sordu İnsan dedim / Yolumu sordu İnsan dedim’’

****

Bir "Aziz Nesin ve Yaşar Kemal'’li anı...

Aziz Nesin Moskova'ya gitmiş, çevirmeni

Vera adlı bir kız.

"Ne kadar şanslıyım,“ demiş Vera, ‘’Ünlü

bir yazara çevirmenlik yapıyorum. 

İki gün sonra Yaşar Kemâl geliyor,

ona da çevirmenlik yapacağım.

‘Boşuna sevinme' demiş Aziz Nesin. ‘Yaşar Türkçe bilmez.’

İki gün sonra Yaşar Kemâl'i karşılamış Vera.

Yaşar Kemâl, "Merhaba, bacım,” demiş, şakır şakır konuşmaya başlamış.

Vera şaşırmış:

‘Ne kadar güzel Türkçe konuşuyorsunuz.

"Sizin Türkçe bilmediğinizi söylemişlerdi de!’

Yaşar Kemâl gülmüş: ‘Haa… Demek Aziz Moskova'da !" 

****

Tiyatro Sanatçısı ve Mizahçı Müjdat

Gezen de ‘’Aziz Abi’’siyle

dostluğunu; 

‘’iki mizahçı olmaktan öte

iki insan ve üç aşağı beş yukarı dünyaya ve

yaşama aynı gözlükle bakmaya çalışan

iki sanatçının bütünleşmesi’’ diye tanımlar.

Müjdat Gezen,

görüşmemizde Aziz Nesin’li bir anekdotu aktardı,

ben de burada paylaşayım;

‘’Yıl 1986. 

Sahneye ilk çıkışımdan bugüne

sanat yaşamımda başımdan geçenleri kitap yaptım,

Aziz Abi’den bir önsöz istedim. Bir römork şirketinin

faturalarının arkasına yazdı önsöz’ü!

Cimri değildi Atillâcım. Kağıda duyduğu saygısı büyüktü(!)

Şunları yazdıydı önsözde ;

‘İkimiz de gülmece yazarıyız. 

Aynı alanda at değil de

kalem ve kalemi tutan parmaklarımızı oynatıyoruz.

Müjdat, nasıl zorla ve zorlanarak sahneye

itildiğini, sonraları tutkunu tiyatrodan

bir daha ayrılamadığını, başına gelen

belâları, hapse atılışını, çektiği çileleri

ağıt yakmadan, acındırmadan, güler

yüz ve tatlı dille güzel güzel anlatıyor.

Bu kitaba sizce nasıl bir ad olabilir. 

Öneride bulunalım:

-Yaşamım romana benzer biçimde bir ad: ‘’Hayatım Tiyatro’’

-Ağlayıp sızlanmadan anlattığına göre başka bir ad; ‘’Komikler ağlamaz-Ağlama palyaço, makyajın bozulur’’

-İşte bir ad daha: ‘’Yaşamak Oynamaktır’’

Sevgili Müjdatçığım, beğen beğen beğendiğini al.’’

Müjdat Gezen'in

"Neden Dersen" kitabından bir anı;

“Kando(Kandemir Konduk), ben ve Azuz Nesin, Hürriyet'te mizah sayfası yapıyoruz.

Bir süre sonra Aziz Abi'nin tefrikası başladı. Gel gelelim Demokrat Parti’nin İçişleri Bakanı Namık Gedik aleyhine 

yazıp çiziyor Aziz Abi. Oğlu Arda Gedik de Hürriyet’in başında. Arda Bey bir gün bana dedi ki, 'Müjdatçım, yazdıkları hazmedilir gibi değil. Bu adam benim babam.’ 

‘Ne yapayım’ dedim, ‘Söyle yazmasın’ dedi. ‘Arda Bey, böyle bir şeye ihtimal verebiliyor musun? Ben Aziz Nesin’e aman sakın öyle yazma diyebilir miyim? 

Sen söyle bence’ dedim. 

‘Ben söyleyemem’ dedi. 

Öyle böyle derken, Arda Gedik bir süre sonra gazeteden ayrılmak zorunda kaldı. 

Aziz abi devam etti yazılarına. 

Aziz Nesin ilkeleri olan bir adamdı.”

****

Soyadının öyküsünü de şöyle aktarır Aziz Nesin;

"1934 yılında soyadı kanunu çıktı. Herkes kendisine soyadını kendisi seçtiği için, insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı.

Dünyanın en cimrileri 'Eli açık' , dünyanın en korkakları 'Yürekli', dünyanın en tembelleri 'Çalışkan' gibi soyadları aldılar.

Her türlü yağmada sona kaldığım için, güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana, ortada böbürleneceğim bir soyadı kalmadığından kendime 'Nesin' soyadını aldım.

Herkes 'Nesin' diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim." 

****

Şair Refik Durbaş anlatıyor bir anısında da;

"Dehşetli düşkündür çaya o.

Şeker çayın tadını bozuyor diye, şeker de koymaz içine. Çalışırken de çaydanlık kaynar durur ocakta. Akşama kadar bilmem kaç bardak şekersiz çay içer.

Yıllar önce Aziz Nesin, Moskova'dan Tiflis'e geçmiştir. Uçak erken kalktığı için de çay içememiştir. Uçak, Tiflis'e iner inmez mihmandara 'Aman' der , 'bana bir bardak çay bulun !'

Mihmandar, 'Çay goley' der, 

'Hele bir otele gidelim !'

 Otele gelirler. Nesin yine "çay" diye tutturur. 

Mihmandar yine, 'Çay goley

canım..

Hele sen odana çık, eşyalarını bırak gel !'

Aziz Nesin, çaresiz odasına çıkar, eşyalarını bırakır, elini yüzünü yıkadıktan sonra lobiye iner. Bir de ne görsün ? Masada bir şişe şarap ve iki kadeh..

O 'Yahu bir bardak çay !' dedikçe mihmandar 'Canım çay goley, önce birer yudum şarap içip gelişini kutlayalım. Hadi hoş gelmişsen..' diye karşı çıkmakta..

Bir bardak, bir bardak derken şişe biter öğle olmadan.. 

Şişe bitince Nesin yine 'çay' diye tutturur.. 

Mihmandar yine 'Çay goley canım' der, 'hele şöyle bir Tiflis'i gezip görelim de..'

Fazla uzatmayalım, yolda önemli bir Gürcü yazarla karşılaşılır ve Nesin zorla göl kenarındaki bir lokantaya götürülür.. 

Tabii hemen şaraplar söylenir..

İkindi olmuştur. 

Gölde yüzerler, çıkarlar ve tabii hemen şaraplar söylenir.. 

Artık akşam olmuştur.

Bu kez de akşam yemeğine gidilir. 

Ama bu kez kadehle de içilmez şarap, Gürcü törelerine göre boynuzla içilir.

Hem de bir dikişte !..

Aziz Nesin sonrasını anlatırken, ne kadar içtiğini, gecenin kaçına kadar içtiğini anımsayamadığını itiraf ediyor.

Tek anımsadığı, bir masanın

başına oturmuş, karşısında bir dolu insan. Fotoğraflarını çekiyorlar. Sorular soruyorlar. 

Meğer gezi bitmiş artık dönüyormuş, dönmeden önceki basın toplantısıymış bu !.. 

Gazetecilerden biri, 'Tiflis'i nasıl buldunuz ?' diye sorunca Nesin hemen cevabını yapıştırmış : 

'Tiflis benim için kocaman bir tavan!'

Birden bir sessizlik olmuş salonda. 

Şaşırmışlar. 

'Anlayamadık' demişler. 

'Anlayamayacak ne var ?' demiş Aziz Nesin, 

'Arkadaşlarınıza sorun. Geldiğimden beri şarap içmekten başka bir şey yapmadım. 

Sizin törelerinize göre de şarap 

boynuzla içiliyor. 

Boynuzla da yudum yudum içilemiyor.

Boynuzun içini de boş bırakamıyorsunuz. Habire boynuzu kafaya dikmekten, tavandan başka bir yere bakamadım ki.

Tiflis deyince gözümün önüne kocaman bir tavan geliyor. Hepsi bu!"

****

‘’Mizah Dehası’’ Aziz Nesin! 

"Ömrüne sığmayan adamdır" o!..

Halkın gözü kulağı, vicdanlı, çağdaş bir aydındır. 

Bu topraklardan bir Aziz Nesin geçti gitti.

Rüzgâr misâli...

Bilgenin dediği gibi;

“Yeter artık gerçeklere gözünüzü açın , çok fazla uyudunuz, uyanın” diye diye...

****

Bugün...

Aziz Nesin, 105 yaşında...

Nice nice yıllara...