Tarım ve gıda gibi sektörlerin stratejik bir öneme sahip olduğu Covid-19 salgınından önce zaten biliniyordu küresel ölçekte yaşanan bu salgın ile iyice anlaşılmış oldu. Pandemiyle birlikle insanlar sağlıklı beslenmeye yöneldi, buna paralel olarak sağlıklı gıdaya talep yükselişe geçti.
Dünya ekonomisinin zor günler geçirdiği pandemi sürecinde ihracatın yarıya yakını tarım ürünlerinden sağlandı. Salgının en yoğun olduğu dönemde Türkiye'nin ihracatı Nisan’da yüzde 41 düşerken, kuru meyve sektöründe düşüş çok sınırlı kaldı.
Kuru meyve ihracatı Nisan ayında miktar bazında yüzde 1 arttı, değer bazında yüzde 12’lik azalış gösterdi. Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği, karantina koşullarının en fazla hissedildiği Nisan’da 67 milyon dolarlık, Mayıs ayında ise 44 milyon dolarlık ihracata imza attı.
Yeni normalle ihracatımızdaki performansın olumlu yöne evrildiğini Haziran ayı ile birlikte daralmalarda hızla düzelmelerin başlamasıyla gördük. Haziran’da ihracatımız yüzde 47’lik artışla 58,4 milyon dolara yükseldi. En çok ihracat yaptığımız ilk 5 ülke arasında bulunan İngiltere ile yüzde 82, Almanya ile 72, ABD ile yüzde 70, Hollanda ile yüzde 89 artış yaşadık.
Yılın ilk yarısında kuru meyve sektörünün ihracatı 605 milyon dolar rakamına ulaştı. 271 bin 240 ton kuru meyveyi 134 ülkeye ihraç ettik. Ocak-Haziran döneminde kuru meyvede en çok ihracat yaptığımız ülke 87,4 milyon dolarla Almanya oldu. İngiltere kuru meyve ihracatında 86,7 milyon dolarla ikinci, ABD ise 43 milyon dolarla üçüncü sırada yer aldı.
42 milyon dolarla Fransa, 33,8 milyon dolarla Hollanda, 26,2 milyon dolarla İtalya, 24,7 milyon dolarla Avustralya, 19,4 milyon dolarla Irak, 16,6 milyon dolarla Kanada yılın ilk yarısında kuru meyve ihracatında önde gelen pazarlarımız arasında.
Ocak-Haziran döneminde ihracatımızın 221,7 milyon dolarını kuru üzüm, 114,4 milyon dolarını kuru kayısı, 92 milyon dolarını incir, 39,4 milyon dolarını diğer meyve kuruları, 36,2 milyon dolarını antep fıstığı, 33,1 milyon dolarını badem, 23 milyon dolarını diğer kavrulmuş meyveler, 17 milyon dolarını ceviz, 9,5 milyon dolarını çam fıstığı, 8,6 milyon dolarını leblebi, 4,3 milyon dolarını elma kurusu, 3,8 milyon dolarını kayısı ve zerdali çekirdeği, 1 milyon dolarını erik kurusu oluşturdu.
Toprak Mahsulleri Ofisi'nin (TMO) kuru incir ve kuru üzüm müdahale alımlarına yeni sezonda kuru kayısının da ilave edilmesi Türkiye’nin üretim ve ihracatta dünya lideri olduğu kuru meyve sektöründeki çiftçimize, üreticilerimize büyük katkı sağlayacak, katma değerli ihracatın sürdürülebilirliğini sağlayacak adımlardan biri oldu.
Ticaret Bakanlığımızın desteklediği Uluslararası Rekabetin Geliştirilmesi (URGE) projemiz kapsamında yalın üretim teknikleriyle daha az maliyetle daha kaliteli üretimi ve verimi artırmayı hedefliyoruz. Sektör olarak tedarik zincirinde yaşanan kırılma ve değişimi kendi lehimize çevirmek için dijital kanalları aktif bir şekilde kullanıyoruz.
Kuru meyvelerin verimini artırabilmek ve üreticileri bilinçlendirmek için sosyal medya uygulamaları aracılığıyla toplantılar organize ediyoruz. Pandemi öncesi ülke ziyaretleri şeklinde gerçekleştirdiğimiz sektörel ticaret heyetlerini dijitale taşıdık.
Ticaret Bakanlığı himayelerinde, Türkiye İhracatçılar Meclisi koordinasyonunda ve Ege İhracatçı Birlikleri organizasyonunda 7-9 Temmuz’da dünyanın en önemli re-export ve lojistik merkezlerinden Birleşik Arap Emirlikleri’ne gıda ürünleri sanal sektörel ticaret heyeti gerçekleştirildik.
Gıda sektörlerinden 22 firma, 50’nin üzerinde yerleşik alıcıyla dijital ortamda 200 civarında görüşme gerçekleştirdi. Dijitalleşen firmaların ömrünün daha uzun olacağı yadsınamaz bir gerçek. Ülkemizin tarım alanında yapacağı hamlelerde dünya genelindeki eğilimleri baz alması şart.
Nitekim katma değer odaklı yeni tarım politikasının bir parçası olan üretici, ihracatçı, işletmeci ve tüketiciyi aynı platformda buluşturan Tarım ve Orman Bakanlığımızın başlattığı Dijital Tarım Pazarı (DİTAP) da tarımda inovasyonun en güzel örneklerinden biri. Ticaret Bakanlığı koordinasyonu ve Gıda Birliklerimiz organizasyonunda 12-16 Ekim tarihleri arasında tüm gıda sektörlerine yönelik sanal fuar organizasyonunu da ajandamıza ekledik.
ABD, Çin, Orta Doğu ülkeleri, Almanya ve İngiltere başta olmak üzere tüm dünyadaki birçok ülkeden alıcılar davet edilerek ikili görüşmeler, fuar ile eş zamanlı çeşitli gastronomi etkinlikleri ve uzmanların katılımlarıyla webinarlar gerçekleştirilecek.
Her geçen gün daha da artan tüketici bilinciyle birlikte gıda güvenliği artık daha da ön plana çıkıyor. GSYH’deki tarımsal büyümede Avrupa’da 1'inci , dünyada 7'inciyiz. Küresel ekoloji pazarı son 15 yılda yüzde 500 büyüdü. Türkiye’de 35 yıllık organik üretimde 250’nün üzerinde ürün çeşitliliğine ulaşıldı.
Ege İhracatçı Birlikleri olarak yıllık 5 milyar dolarlık tarım ürünleri ihracatımız var. 35 senedir doğal ve organik gıdada, iyi tarım uygulamalarında yoğun çalışmalar yürütüyoruz. Türkiye’nin organik ürün ihracatının yüzde 75’ini biz gerçekleştiriyoruz.
Dünyada güçlü olduğumuz bu sektörü dijitale daha fazla entegre edersek 2020’nin son çeyreğini çok iyi değerlendirmiş oluruz. Organik sektörü olarak bu yıl ve önümüzdeki sene hem fiziksel hem de online ziyaretçiyi bir arada ağırlayacak hibrit fuar çalışmalarına başladık. Sadece gıda değil organik üretim yapan diğer bütün sektörlerimizi kapsamasını istiyoruz.
Ekim ayı gibi tüm katılımcılarımızı, firmalarımızı online B2B’lerin gerçekleşeceği, stantların 360 derece tanıtımının yapılacağı, ziyaretçilerin fuar alanını üç boyutlu gezebileceği bir dijital platformda buluşturacağız.
Çin Şanghay’da 5-10 Kasım’da üçüncü kez düzenlenecek Uluslararası İthalat Fuarı’nın milli katılım organizasyonunu da bu yıl Birliğimizce biz yapacağız. 2021’de global e-ticaret pazarının 5 trilyon dolar olması öngörülüyor. Global bir satış ağı ürünün her zaman talep bulabilmesini sağlar.
Bu yüzden yakın zamanda dünyanın en büyük Çinli e-ticaret platformuyla yeni iş birliklerine imza atacağız. Dijitalleşme sadece Çin’e değil tüm ülkelere yaptığımız ihracattan elde edilen gelirimizi de artıracak.
Müşterilerin gıda ihracatı yapmak için yeni ülkeler aradığı bu dönemi çağın ihtiyaçlarına uygun güncel bir pazar stratejisiyle lehimize çevirmeliyiz.
Lojistiğin hayatımızdaki yerinin tekrar sorgulandığı, yakınlık veya uzaklık kavramlarının yerine ulaşılabilirlik kavramının daha da öne çıktığı, yeni normalin bu veriler altında oluştuğu bir dönemi yaşıyoruz.
Tedarik zincirini bozmadan sürdürebilenler ve çağın anahtar kelimesi dijitalleşmeye hızla adapte olabilenler bu dönemin kazananı olacak.