Atatürk devriminin ölümsüzlüğü, kültürel, siyasal, ekonomik bütünlük içinde Türk toplumunun insanca ve çağı aşan bir yaşam kurmayı amaçlamasından kaynaklanır. Taşıdığı evrensel özün nedeni de budur.
Bu bütünlük kavranamadığı için Türk devrimi de, Atatürk de gereği ölçüde anlaşılabilmiş değildir.
Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin, Atatürk devrimlerinin insanlığa örnek bir ürünü olduğu gerçeği çok geçmeden unutulduğu için, yeni kuşaklar bu gerçeği, yani varlık kaynaklarını hemen hiç öğrenememiş, bilememiştir.
Evrensel bir gerçektir ki Atatürk yalnızca Türkiye Cumhuriyeti'nin değil, insanlığın geleceğinde de yaşamaktadır.
Bu gerçeği kavrayamadık, yolumuza bu gerçeğin ışığını tutamadık, tam bir bilinçle bu gerçeğin aydınlığında yürüyemedik.
Bunun somut örneğini 15 Kasım 1938'te, Atatürk'ün ölümünden beş gün sonra Peyami Safa'nın Cumhuriyet gazetesindeki yazısından alınan şu sözlerden yola çıkarak görebiliriz:
"Atatürk'ten evvel Türkiye, bütün dünyada Kızıl Sultanıyla, fesiyle, çarşafıyla, İstanbul’un köpekleri ve yangınlarıyla, Eyüp'ün mezarlıklarıyla meşhurdu.
Bugün Atatürk'ün zamanından bahseden bütün dünya gazeteleri 'O'nun kurduğu Yeni Türkiye'nin milli ve medeni haklarını sayıyorlar. Zaferler, inkılâplar, bozkırlar ortasında yükselen modern şehirler, fabrikalar...
Ve bütün dünyaya örnek, yalansız bir sulh politikası.
Dün Mustafa Kemal'i bir 'Eşkıya Reisi' telakki etmiş olan Avrupa, bugün 'O'nu, kendi beşeri davasına hizmet etmiş büyük evlatlarından biri gibi selamlıyor ve kaybolmasına yanıyor.
Türk toplumu, Atatürk'ün 1923 Cumhuriyet aydınlanması ve devrimleri ile başlayan büyük yürüyüşü içinde, tüm engellere karşın çağı aşmaya yönelik büyük bir kültürel birikim ve güçlü toplumsal yapı oluşturmayı başarmıştır.
Bu yapı artık insanca bir yaşamın demokratik ilkelerinden vazgeçilmeyeceğini; insanlık için ayakta kaldıkça, hiçbir gücün Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik gelişmesini engelleyemeyeceğini tartışmaya yer bırakmayacak ölçüde kanıtlamıştır.
Çünkü “Tam Bağımsızlık" ilkesinden doğan Türkiye Cumhuriyeti; “Yurtta barış, dünyada barış" ilkesiyle beslenmekte, çağdaş ve insanca yaşamın tüm insanlığa mal olmasını beklemektedir.
Kurtuluş Savaşı'nın ağır koşulları altında bile, ulusun egemenlik ilkesine, parlamenter demokrasiye bağlılığını ve özgürlük içinde kendi kendine yetebilme yeteneğini bütün dünyaya göstermiş olan Türk Ulusu, Atatürk'ün hedeflediği çağdaşlığı ve kalkınma savaşını da demokratik rejim içinde zafere ulaşarak kazanacaktır.
Cumhuriyet, bağımsızlık ve özgürlük bayrağını elimizde sağlam ve yüksek tutmak, onu her zaman, her şeye karşı korumak; bunu yapabilmek için kafamızı bilimle, yüreğimizi umutla ve yurt sevisiyle, benliğimizi hürriyet ve istiklal heyecanı ile doldurmak; iyiye, güzele, doğruya bağlanmak, çağı yıllar önce yakalayan Mustafa Kemal'in çağdaşlığına varabilmek!..
İşte Atatürk'ümüze karşı borçlu olduğumuz minnet ve şükran hislerini böyle ödeyebiliriz, acılarımızı böyle unutabiliriz. Atatürk her zaman Türk Milletine güvendi, ona inandı. Türk Milleti de bugüne kadar 'O'nu yalancı çıkarmadı.
83 yılda her savaşta alnı açık çıktı. Yarın da böyle olacaktır. Savaş bitmedi. Bunu Atatürk söylüyor:
"Yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız."
Orduların ta Hindistan'a kadar götüren Büyük İskender 32 yaşında öldüğü zaman, arkasında ne bırakmıştı?
Bir hiç.
Avrupa'yı bir kasırga gibi altüst eden ve Moskova'ya kadar uzanan Napolyon, ölümünden sonra arkada ne bıraktı ki?
Yıkık dökük bir Avrupa, Fransa'ya karşı kinle dolu bir dünya.
Hatta müstakil bir millet kuran Washington bile arkasında nihayet müstakil bir millet bırakmıştı.
Hâlbuki Atatürk, idealini hakikat sahasına çıkaran nadir bahtiyarlardan ve ender dehalardan biridir.
O, eșsiz eserini tamamlamış ve onu bizlere ebedi miras olarak bırakmıştır.
O bize müstakil bir vatan bıraktı...
Genç ve zinde bir Cumhuriyet bıraktı.
Hamleli ve atılgan bir devrim bıraktı..
Milletine bu kadar büyük bir miras bırakan, hayata gözlerini rahatça kapayan pek az adam yetişmiş veya hiç yetişmemiştir.
İste, bu nedenledir ki Çağdaş Atatürk'ün Türkiye'si olmak, ilk ve tek hedefimizdir ve bu hedef gerçekleşecektir.
Çağdaş Atatürk'ün, fotoğrafları ile gün ışığına çıkabilmesi, gelecek kuşakları düşünen gerçek kültür, sanat adamı, Mustafa Kemal ve Türkiye sevdalısı Hanri Benazus sayesindedir.
Halikarnas Balıkçısı olarak anılan Cevat Şakir'i en iyi anlatan, "En seviçli anınız?" sorusuna verdiği yanıttır:
"Prosper Marimee'nin Karmen'ini Türkçeye çeviriyordum: Esmer Güney kızı Karmen cigaracı dükkânından bir mimoza demetiyle çıkar. Bunu çevirirken 'Neden benim esmer Bodrum kızlarım saçlarına birer mimoza takmasınlar? diye Paris'ten mimoza tohumları getirttim, sokaklara diktim. Çiçek açtılar. İki Bodrumlu fukara kız gördüm bir gün. Kopardıkları mimozaları başlarına takmışlardı, geçtiler.
Sevindim içimden, “Yaşayın çocuklar!” dedim.
Balıkçının mimoza tohumu çiçek açmıştı. Çünkü balıkçı zahmet çekmişti, emek vermişti, gönülden sevdalanmıştı. Kolay değildi tohumun, "ha..." deyince çiçek olması.
"Çağdaş Atatürk 1111" de mimoza tohumu gibi "ha..." deyince çiçek olmadı; zahmet çekildi, emek verildi, Mustafa Kemal'e, Türkiye'ye gönülden sevdalanıldı ve "Çağdaş Atatürk 1111" yaratıldı.
"Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin" diyen Cahit Külebi'ye, şirinin yazılma süresini sorduklarında yanıtı, "70 yıl ve bir saat" olmuş.
"Çağdaş Atatürk 1111" de yıllık bir ömrün ve birikimin sonucudur.
Yeryüzünde destan yazan, destanı yazılması gereken, yıllar öncesinden çağı aşan çok az insan vardır. O insanlardan biri olan Mustafa Kemal Atatürk'ü bir destan gibi yaratan Hanri Benazus'a hepimizin ödenmez, ödenemez borcu vardır.
Ben bu borcu kendi adıma ödeyebilmek amacıyla, bin yıllık dostum, ağabeyim, ustam, öğretmenim Hanri Benazus'a paslanmaz bir yüreğin sevgisiyle "Merhaba!." diyorum.
Ne dersiniz? Hepimizin birer "Merhaba!. " borcu yok mu, sayın Hanri Benazus'a?