“Gökova’ya bir turunç ağaççığı diker, dört dalını ayrı meyveye aşılarsınız.
Portakal, mandalina, greyfurt ve limon bir kökün dallarında ‘Ben bir doğa mucizesiyim’ der gibi ellerinize fışkırır.
Hakan da o güzelim turunç ağacı gibi bir güzellik yarattı basında.
Her yanında bir başka tazelik, bir başka sürgün.
Bir dalından da şiirler sürdü; taze kokulu, ‘hele biraz gelişeyim’ dercesine kabuğunu zorlayan şiirler.
Gazetecilik ve şairlik…
Her ikisinin de işi; insanlara bir şeyler ulaştırmaktır.
Gazetecilik dışındakilere varmak ve oradan aldıklarını kendi kaynaklarından geçirip, toplayıp, bütünleyip ve oradan aldıklarını kendi kaynaklarından geçirip, toplayıp, bütünleyip, arıtıp okuyucuya sunmaktır.
Şairlerse kendi içindekileri…
aha iyilere, daha derinlere güzel turunççuk…”
xxxx
Kıskançlık bir ozandan bir ozana en büyük ödüldür.
Son yıllarını Gökova’da geçiren Nurettin Tekindor ise bu ödülü, bir yana atarak yeryüzünde yazarlığın soylu evrenine girmiş her ozan, her romancı her sanatçı gibi Hakan Tartan için yukarıda aldığımız sözleri yazmış.
Özkan Mert “Şiirin ustası, aşkın da ustasıdır. Özgürlüğün de…” der.
Hakan Tartan da şiirlerini bu tanıma uyar bir biçimde yaratmış:
“Bak, dalga ne güzel vuruyor/ Sahilde insanlar amaçsız/ Dikkatsiz/ Bize ne/ O karmaşa arasında bile/ Aşk fısıltıları duyabiliyorum/ Denizin/ Yakamozlar/ Gözlerimize ayrı bir parıltı katıyor/ Seçiyorum”
Şiirinin söylenişinde, “Seninle sensizliği yaşadım/ Bodrum’da”, “İlk kez ben/ böylesine severek ölüyorum”, “Ben sevdim mi?/ dağlarcasına seviyorum”, “Doğum günümde unuttun beni/ Öldüğüm gün başımdasın”, “Nice körpe fidan/ darağacında sallandıkça/ darağaçları gibi/ ben de ağlıyorum” gibi dizeleri ile Hakan Tartan; biraz müzik, biraz uyum, ses, renk yaratıyor.
xxxx
Şiirin kolay yazıldığının sanılması yüzünden nice insan, bu kulvara girmiştir.
Ne ki; ter dökmeden güzel şiir yazılamaz, büyük sanat yapılmaz.
“Timsahın Gözyaşları”nda sadece ter dökmenin değil, yürek güzelliğinin de belirtileri var ve Tartan emek vererek, ter dökerek yazıyor.