DOSTTAN GELEN SELÂM; FİKRET OTYAM

Atilla KÖPRÜLÜOĞLU

DOSTTAN GELEN

SELÂM;

FİKRET OTYAM

Bir ömür; tam 89 yıl yazıyla, oya sözcüklerle, daktiloyla…

Fotoğraf makinesi, röportajlar ile...

Renklerle, boyalarla, fırçalar, paletiyle...

Tuvaller, resimleri, sergileri…

Hayvanlarıyla; özellikle dağ keçileri ile...

Dolu dolu insan sevgisi ile, "Para değil dost biriktirmekle" geçmiştir!

Çocukları da çok sevmiş; “Onların yaptığı resimler saf ve temizdir.

Hiç kimse o kadar saf ve temiz;

resim yapamaz” demiştir…

Meslektaşım

Celâl Başlangıç onun için “Kabe’si İnsan Olan Usta” yazısını yazmıştır.

Kendisini tarif etmesi istendiğinde şu cümleyi kurmuştur;

“Gazetecilik, resim ve fotoğraftan oluşan yaratık! Yazı bittiği zaman fotoğrafa, fotoğraf bittiği zaman fırçama ulaştım. Fotoğraf gazetecilik, ressamlık eşittir Fikret Otyam.”

xxxx

Yıllarca röportajlarıyla “kara sevdalı” olduğu Anadolu’nun, insanının yazgısını, köylünün tükenmez derdini, sesini duyurandır.

Bitmek bilmeyen enerjisiyle “üretkenliğin yaşı yoktur” dedirtmiştir Fikret Otyam.

Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin

Resim Bölümü’nde okumak; en büyük arzusuydu.

Gerçekleştirdi de!

Ressam Ozan Bedros (Bedri Rahmi Eyüboğlu) ustasıdır!

Orada;

Sabahattin Ali,

Orhan Kemal, Orhan Veli, Sait Faik, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Irgat, Yaşar Nabi ve Aşık Veysel gibi ustalarla tanışmıştır.

"Sevgi, sevgi, sevgi.

Sevgi ustamdır” derdi Bedros için;

“Hocam; hem şair, hem yazar, hem öykücü,

hem de türkücüydü. Atölyede bazen türkü söylerdi. 

Bir gün para geldi postaneye.

Boya, resim malzemesi aldım. Tramvaya bindim. Etraf tıkış tıkış.

Paket düştü. Bir el daha topluyor benimle.

Baktım Bedri hocanın elleri. ‘İşte seni bu yüzden seviyorum ben’ dedi.

Bir gece evvel ise Cahit Irgat, Saik Faik’in gittiği bir meyhaneye gitmiştim. Şarap içip balık yiyeceğim onlarla, yazarlar arasına giriyorum artık.

Hoca geldi. Suratı bir tuhaf. ‘Ne arıyorsun burada ulan?’ dedi.

'Yemek yiyeceğim' dememe fırsat vermeden ‘Burası yemek yenecek yer mi? Defol git’ diye beni azarlamıştı.

Yani bir gece önce azarladığı çocuk, ertesi sabah boya malzemesi alıp okula gidiyordu. Hocamız, güzel adamdı."

xxxx

Gazetecilik aşkı da çok büyüktü!

Akşam ve Dünya’da çalıştı.

1962’de Cumhuriyet’e girdi.

Anadolu'yu karış karış gezdi, “Topraksızlar”, Gide Gide’’, “Harran ve Irıp” ve “Ey Samandağ” dizilerini hazırladı.

“Uy Babo’’, “Karasevdam Anadolu’’, “Mayınlar Çiçek Açmaz’’, “Hu Dost’’,

“Ceylanlar Suya İndi’’, “Ha Bu Diyar’’, burcu burcu Anadolu kokan

kitaplarından bazılarıydı.

Alevi-Bektaşi kültürüne büyük hizmet etmiştir, Alevi olmadığı halde!

Hacı Bektaş Veli Ödülü’nü almıştır.

Gazetecilik sevdasını da şöyle dillendirirdi;

"Bizim halkımız suskundur.

Onların gazetecisi olmak istedim, onların beyni, gözü, kulağı, dili olmak istedim."

Usta’nın “en büyük hayâlini” sanatçı eşi Filiz Otyam şöyle aktarır PolitikYol’dan

Çiğdem Boz’a;

“Ülkemizin zenginliği, çok renkliliği olan etnik köken ve inanç farklılığını 1950’li yıllarda fark ederek bu konuları işledi.

Anadolu’da 50-60 yıl önce gidip yazdığı yerlere tekrar gitmek, oraların bugününü yazmak istiyordu.

‘Sen de fotoğrafları çekersin, kitaplar çıkarırız’ derdi.

Hayâli gerçekleşmedi ama halkının gözü, kulağı sesi oldu.”

xxxx

Yakın dostu Orhan Kemâl de şöyle anlatır Otyam’ı:

“Bütün yazıları, çizgileri, hatta fotoğraf çekimlerine rağmen,

Fikret Otyam, her şeyden önce, alabildiğine yakın bir dost!

Bu dostluğun rengi, kokusu, tadı var.

Meselâ; dallarda geveze bir bülbül,

Güneş vurmuş pırıl pırıl bir su,

Yamaçlarda yansıyan çapkın bir aşk türküsü, Picasso’dan rasgele birkaç desen,

Hatta Sait Faik’in ‘Hişt Hişt’ hikâyesindeki,

Burgaz baharı yüklü taptaze bir pasaj…”

“Yol Arkadaşı” ne güzel tanımlamış,

Fikret Usta’yı…

xxxx

"Dostlarının ölüm haberlerini aldığında hep derdi;

"Bir bir uzaklaşıyor sevdiğim insanlar,

Ne zaman bir dosta gitsem,

Evde yoklar..."

Fikret Otyam, Serçeşme’deki son yazısında da şunları yazmıştı;

“Ölüm ile ayrılığı tartmışlar, elli dirhem fazla gelmiş ayrılık.

Ayrılıkta bir umut var, tekrar buluşmak umudu! Ölüm denilen öyle mi?

Ama şarkılar hep ayrılık üzerine.

Çaresini buldum;

Ölüm ile ayrılığı tartmışlar ikisi de aynı gelmiş, aynı dirhem gelmiş.”

“Dosttan gelen selâm” Fikret Otyam!

Yolun sonsuzluk,

mirasın da Anadolu olsun!

İnsana, doğaya, yaşama dair ne varsa önce yazan, sonra fırçasıyla tuvale aktaran “sürmeli gözlerin” ressamının bugün aramızdan ayrılışının 7.yılı. Bıraktığı izlere, sanata kattığı renklere saygıyla...

#FikretOtyam