BURADAYIM ÖĞRETMENİM

Semihat KARADAĞLI

 

Öğretmen yoklama listesini açtı. Sırayla okumaya başladı. 

“198 Semihat Kanatlı.”

Heyecanla yerinden kalktı. Buradayım öğretmenim dedi.  Gözlerini kapattı ilk okul yıllarından bugüne kadar kendisine emek veren öğretmenlerini hatırladı tek tek. Saygıyla isimlerini andı. Bazılarının isimlerini seslendi içinden ama ses veremeyenler sonsuzluğa gidenler vardı. Saygı ve sevgi ile andı her birini. 

Bugün öğretmenler günü. Öğretmen ne demekti? Ali Rıza Binboğa’nın şarkısında söylediği gibi “ "öğretmen kutsaldır ana gibi/öğretmen kutsaldır baba gibi/öpülesi elleri var/şirin tatlı dilleri var/ öğretmen öğretir "abc"/ ilk öğretmenin kim senin/kim öğretti alfabeyi/bir harf için kırk yıl köle olunuyorsa/yirmi dokuz kere kırk yıl/kölesiyiz öğretmenin”. 

İlk okul yıllarından itibaren bizi eğiten yaşama hazırlayan bugün sahip olduğumuz kişiliğimizin oluşmasında bizleri şekillendiren, bilgi sevgi ve sorumluluk öğreten öğretmenlerimiz.  İlk okulda küme çalışmaları ile paylaşmayı birbirine destek olmayı öğrenmedik mi? Matematik dersinde sadece matematik mi öğrendik? Mezun olduğumuz lisenin yıllar sonra mezunları ve öğretmenleri bir araya gelip birçok konuda fikir tartışmaları yapmadık mı? İşte bizler neden bugün sahip olduğumuz yerlerdeyiz neden bu ülkeyi seviyoruz diye düşündüğümüz zaman öğretmenlerimizden bunları öğrendiğimiz için diye düşünüyorum. 

Hemen hemen hepimizin okuduğu veya filmini izlediği  Rıfat Ilgaz’ın “Sınıf” isimli kitabı Hababam sınıfı olarak sinemaya aktarılmıştır. Filimde beni en çok etkileyen sahnelerden bir tanesinde okulları kapanma tehlikesinde olan öğrenciler ormanda kurdukları kampta kendileri ile bir araya gelen okul müdürü arasında şöyle bir diyalog geçer :

Mahmut Hoca: Okul sadece dört tarafı duvarla çevrili , tepesinde dam olan yer değildir. Okul her yerdir. Sırasında bir orman, sırasında bir dağ başı. Öğrenmenin bilginin olduğu her yer okuldur.

Tulum Hayri: Allah aşkına hocam bu okulda insan ne öğrenir.

Mahmut Hoca: yaşamayı, mücadele etmeyi, doğa ile savaşmayı öğrenirsiniz. Bilgili olmayı en önemlisi kendinize saygılı olmayı öğrenirsiniz. Eğer bu saydıklarım bir okulda yoksa orada sadece bir taş yığını vardır.” 

Bu sahne bana Köy enstitülerini ve orada yetişen eğitimleri hatırlatır.  Köyde yaşayan çocuklar yatılı olarak köy enstitülerinde aldıkları eğitimle hem iyi birer öğretmen olmuşlar. Birçok sanat dalında kendilerini geliştirmişler öğretmen olmalarının yanı sıra eğitim verdikleri bölgelerde ağaç yetiştirmeyi sebze yetiştirmeyi de öğretmişler. Mesleki eğitimler de vermişlerdir. 

Atatürk, Köy Enstitüleri’ne olan zorunlu ihtiyacın gerekçelerini şöyle açıklar:

“Efendiler!

Asırlardan beri milletimizi idare eden hükümetlerin tamamı eğitim isteğini ortaya koymuşlardır. Ancak bu arzularına erişmek için doğu ve batıyı taklitten kurtulamadıklarından, sonuç, milletin cehaletten kurtulamamasına sebep olmuştur. Bu acı gerçek karşısında, bizim takibe mecbur olduğumuz eğitim siyasetimizin esas çerçevesi şu olmalıdır; demiştim ki bu memleketin asıl sahibi ve toplumsal varlığımızın asıl nedeni köylüdür. İşte bu köylüdür ki bugüne kadar bilgi ışığından yoksun bırakılmıştır. Bu nedenle bizim takip edeceğimiz eğitim siyasetinin temeli, evvelâ mevcut cehaleti yok etmektir.”

“Efendiler!

Bu hedefe ulaşmak, eğitim tarihimizde kutsal bir aşama oluşturacaktır. Bir taraftan cehaleti yok etmekle uğraşırken bir taraftan da memleket evladını toplumsal yaşama ve iktisatta fiilen etkili ve verimli kılabilmek için acil olan ilkel bilgiyi işe yarar bir tarzda vermek kuralı eğitimimizin esasını teşkil etmektedir.

Efendiler!

Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin sınırı ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel Türkiye’nin Bağımsızlığı ile Kendi Benliğine ve Milli Geleneklerine Düşman Olan Bütün Unsurlarla Mücadele Etmek Lüzumu Öğretilmelidir.”

Kendisi de Köy enstitüsünden yetişen bir eğitimci olan Fakir Baykurt “Eşekli Kütüphaneci” isimli kitabında şöyle anlatır köy enstitülerinin kapatılmasını:

“Yurdumuzda aydınlığa karşı güçlü bir direnme vardır. Bunlar ortaya Atatürk gibi güçlü adamlar çıkınca sinsi sinsi yatıp uyur görünse de buldukları ilk fırsatta başlarını deliklerinden çıkarırlar. Anlattım: Halkevlerini, Halkodalarını öyle kolayca kapatıverdiler. Hele Köy Enstitülerini, rahmetli İsmail Hakkı Tonguç'u düşünüyorum. O büyük adama kan kusturdular. Sana köyler için öğretmen yetiştiren Köy Enstitülerinin nasıl kapatıldığını anlatayım. Dinle bak! 

Doğuda, Van İlinde köyler sahibi Kinyas Kartal ağa ile Batıda Aydın ilinde çiftlikler sahibi Adnan Menderes Ağa vardı. Bunlar seçimlerden önce gizlice anlaşıp birbirine söz verdi. Ağalar oyları Menderes'e küreyecek, Menderes bu yoldan iktidara gelecek. Başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz Köy Enstitülerinin kapısına kilidi asacak. Kaldırın kolları; kaldırdılar. İndirin kolları; indirdiler. Tamam, kapattılar enstitüleri.”

*

Köy çocuklarına okuma imkânı tanıyıp birçok konuda yetişmelerini sağladıkları okullar olan köy enstitülerinden yetişen öğretmenler en ücra köşelerde birer ışık olmuşlardır.

*

Mahmut Makal  “Deli Memedin Türküsü” isimli kitabında Öğretmen Hamdi Akçaoğlu’nun ağzından köy enstitülerinin yok edilmesine öncülük eden zihniyeti şöyle anlatır    “Bir 24 Kasım Öğretmen Günü’nde salon ağzına kadar dolu. Öğretmen okulunun öğrencileri, konuklar, vali, eğitim müdürü vb. Okulun tarih öğretmeni kürsüde, Köy Enstitülerinin komünist yuvası olduğunu, kız öğrencilerin çocuk düşürdüğünü söylemeye başladı. Bunun üzerine yerimden fırladım ve mikrofonu elinden aldım. Bu okul benim mezun olduğum eski Gölköy Enstitüsü idi. ‘Sen Köy Enstitülerini bilmiyorsun. Bu okulda para babalarına hizmetkâr, ağalara çoban yetişmiyordu. Burada adam yetişiyordu, adam!’diye bağırdım…”

*    

Taliban’a boyun eğmeyen genç aktivist   Malala Yousafzai:  “  "Neden kızların okula gitmesini istemiyorlar? diye sordum babama.

"Kalemden korkuyorlar", diye cevap verdi."

“  Kitaplarımızı ve kalemlerimizi almamıza izin verin. Onlar bizim en güçlü silahlarımız. Bir çocuk, bir öğretmen, bir kitap, bir kalem dünyayı değiştirebilir. Eğitim tek çözüm. Önce eğitim” şeklinde seslenir dünyaya. 

*

Eğitim ezbere dayalı bir sistem olduğu zaman sorgulamayan bir toplum yetişecektir.  Bu nedenle öğretmene büyük sorumluluk düşmektedir. 

Eğitim sistemini sorgulayan hint filmlerinden 3 İDİOT / 3 APTAL filminde öğrencilerden Ranço ile Profesör arasında geçen konuşmada  her şeyi ezber mantığı ile öğrenme mantığına karşı : 

-Karşınızda kendini hoca ilan eden biri var. Bizim kalifiye hocalarımızdan daha yetenekli olduğunu düşünüyor. Profesör Rançoddas Çançad bize Mühendislik öğretecek.

(Ranço önce duraksar ve etrafına bakınır. Sonra, elindeki bir mühendislik kitabından herhangi bir sayfa açarak tahtaya şu kelimeleri yazar: FAHRANITRATE VE PRERAJULISATIN)

-Bu terimleri tanımlamak için 30 saniyeniz var. Kitaplarınızdan yardım alabilirsiniz.  Cevabı bulduğunuzda parmak kaldırın. Kim birinci olacak, kim sonuncu, görelim. Süreniz...başlamıştır.

Süre başladıktan sonra herkes müthiş bir yarışa girer en önce bulabilmek için. Hatta Profesör Virüs bile kitap üstüne kitap karıştırır.

-Süreniz doldu

-Süreniz doldu, efendim. Doldu...  Profesör Virüs, aramaya devam etmektedir

-Kimse cevabı bulamadı mı? Şimdi bir dakika önceyi düşünün. Ben bu soruları sorduğumda, sizde heyecan ya da merak oldu mu? Yeni bir şey öğreneceğiniz için sevindiniz mi? Hayır. Hepiniz hemen bi yarışa giriştiniz. Bu yöntemde birinci gelseniz bile ne faydası var ki? Bilgi hazneniz artmış olacak mı? Hayır sadece üzerinizdeki baskı artacak. Burası üniversite. Düdüklü tencere değil. Bir aslan bile kırbaç korkusuyla sandalyeye oturmayı öğreniyor. Ama biz bu aslana 'iyi eğitilmiş' diyoruz, 'iyi eğitim almış' demiyoruz.”

-Pardon da Felsefe dersinde değiliz, tahtadaki şu iki kelimeyi açıkla sadece. 

-Efendim bu kelimeleri ben uydurdum. Arkadaşlarımın isimlerinden. Farhan ve Raju.

-Saçmalama! Mühendislik böyle mi öğretilir?

-Ben size mühendislik öğretmiyordum efendim. O sizin uzmanlık alanınız. Ben size nasıl öğretileceğini öğretiyordum. Ve eminim bunu bir gün siz de anlayacaksınız. Çünkü ben sizin aksinize, zayıf öğrencilerimi asla terk etmem.”

İşte aslında eğitim hayatını anlatan en acıklı durum budur ne yazık ki. 

*     

Kardelenlerin annesi olarak bildiğimiz Türkan Saylan "İçimizdeki bu olumsuz duyguları yenebilir, çocuklarımızı birazcık savaş karşıtı ve eşitliğe inanmış olarak yetiştirebilir miyiz acaba? Yoksa bu acımasız rekabet dünyasında ayakta kalabilmeleri için acımasız olmalarını mı öğütleyeceğiz hâlâ? Oysa dünyada herkese yer var, paylaşmasını bilirsek ve yetinebilirsek barış içinde yaşayabiliriz!" diye anlatır mücadelesini. Mitinglerde “Şeriata karşıyız, bölücülüğe karşıyız, çocukları katil yapan ırkçılığa karşıyız, biz darbelere karşıyız“ diye seslenir.

*    

ATATÜRK’E BAŞÖĞRETMENLİK ÜNVANI VERİLMESİ /24.Kasım.1928

Atatürk, eğitimin, öğretimin yayılmasından, yaygınlaşmasından yanaydı. 1928 yılında Arap harflerinin kaldırılıp yerine bugün kullanmakta olduğumuz Türk harflerinin kabulü ile halkın yeni harfleri kısa sürede öğrenip daha çok yurttaşın okur- yazar olmasını sağlamak amacıyla yoğun bir çalışma başladı. Okuma- yazmayı yaygınlaştırmak için okul çağı dışındaki yurttaşlara okuma- yazma öğreten okullar açıldı. Bunlara Millet Mektepleri adı verildi. Atatürk, Ulus Okulları dediğimiz Millet Mekteplerinde yazı tahtasının başına geçerek dersler verdi. Tüm yurt safında Mustafa Kemal Atatürk birçok çalışmaya ve yeniliğe imza atmıştır. Ülkenin içinde bulunduğu cehaletin bir an önce yok olması için Yeni Türk Alfabesinin ortaya çıkarılmasına katkıda bulunmasının yanı sıra öğretilmesi hususunda da yakın çaba göstermiştir. 

Tüm bu hizmetler ışığında Bakanlar kurulu, 11.11.1928 günü yaptığı toplantıda Atatürk'e Ulus Okullar Başöğretmenliği unvanı verdi. 24 Kasım Atatürk'ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür. Atatürk'ün 100. doğum günü olan 1981 yılından itibaren 24 Kasım günü Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk : Öğretmenler!

Ordularımızın kazandığı zafer, sadece eğitim ordusunun zaferi için zemin hazırlamıştır. Gerçek zaferi, cahilliği yenerek siz kazanacak, siz koruyacaksınız. Çocuklarımızı ve geleceğimizi ellerinize teslim ediyoruz. Çünkü aklınıza ve vicdanınıza güveniyoruz!"

*    

Bizler 

Siyah beyaz zamanların çocuklarıydık.

Hayatımızı yürek fırçamızla boyardık rengârenk

Gökkuşağını çizerdik gökyüzüne

Hayatın tüm zorluklarına inat 

Sımsıkı dostluklarla

Güneşi indirirdik yeryüzüne

Geceleri yıldızları tek tek toplayıp

Samanyolunda koşturmak oynardık

Ay dedenin kucağında masallar dinlerdik gerçek gibi

İçimizdeki çocuk gülümserdi hayata sevgiyle

Sonra büyüdük, büyüdük, büyüdük

Kirlendi çevremiz, kirlendi insan yüzleri

Kirlendi dünya

Tüm bu kirlenmişliğe rağmen 

Direndik direndik ve direndik

Ve insanların yüreklerinde 

Ayrık otu gibi çöreklenen 

Kıskançlık ve kötülükleri söküp

Sevgiyle yoğurmak için dünyayı

Sevgi ektik insanların yüreklerine

Grileri siyahları torbaya koyup 

Gökkuşağına boyadık dünyayı yeniden 

Dünyanın kirlenmişliklerine rağmen 

İçimizde hala var olan 

O masum çocuğa sevgiyle sarılıp

Hiç bırakmadık elini 

Hayatın zorluklarına rağmen 

Direndik tüm dünyaya

Yeşil ve maviden düşler yaratıp

Umut ektik en güzel sabahlara 

Ve hiç bıkmadan güneşleri doğurduk yeryüzüne

Tüm kirlenmişliğine rağmen dünyayı 

İnsanları sevdik sevdik ve 

Sevgiyle yoğurduk her şeyi yeni baştan.

*

Denize kavuşmayı bekleyen deniz yıldızlarını denize ulaştıran, Kardelenlerin çiçek açmasına imkân veren ÇYDD’nin kurucusu Türkan Saylan “Eğer bir yerlerde bilime, demokrasiye, barışa, aydınlığa aç bir çocuk senin ışığını bekliyorsa, sönmeye hakkın yoktur. Işıyacaksın! “der.   

Lise öğretmenim defterini açıyor yoklama yapıyor. “161 Semihat Kanatlı”Sesleniyorum. “Buradayım öğretmenim. 

İşte bizler sizlerin öğrencileriniz olarak o minicik mum ışıklarının sönmemesi için buradayız öğretmenim. 

Tüm öğretmenlerimin Eğitime gönül vermiş herkesin öğretmenler gününü kutluyorum. 

Sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. 

Semihat Karadağlı 

1)- Kardelenlerin Annesi /Türkan Saylan /Mavi Ada Dergisi/Semihat Karadağlı 

2)- Anadolu’dan Sürgün Vermiş Eğitim Işıkları: Köy Enstitülerinin  81. Kuruluş Yılı /Mavi Ada  Dergisi/Semihat Karadağlı 

3)- Rıfat Ilgaz/Sınıf 

4)- 3 İdiot/^Aptal Filmi 

5)- Deli Memedin Türküsü, Mahmut Makal

6)- Ben Malala/ Malala Yousafzai

7)- Şu Çılgın Türkler/ Turgut Özakman 

8)- TBMM tutanakları. 

9)- Çeşitli gazeteler